Niğdenin Tarihi Yerleri
|
niğde gece |
Dörtayak Türbesi
Niğde/Merkez, Yenice Mah. Dört Ayak Sok. yer alır. Yapının inşa kitabesi olmadığı gibi, kaynak bilgide yoktur. Fakat yaklaşık 15.00 m. kuzeyinde türbeyle aynı ismi taşıyan cami ile çeşme bulunmakta ve Çeşme üzerindeki kitabeye göre, 1178H. / 1764-65 M. yılında yapılmıştır. Cami- çeşme ve türbe de aynı tip taş malzemesi kullanılmıştır. Bu özelliklerden dolayı muhtemelen cami ile aynı tarihlidir. Çeşme Ebu Bekir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Türbeyi de aynı şahsın inşa ettirdiği düşünülebilir. Orijinal özelliğini koruyan türbe 1976 ve 1982 yıllarında onarım görmüş, bu onarımlarla kubbenin kaplama taşları yenilenmiş ve çevre düzeni yapılmıştır. Dıştan, 3.82x 3.82 m. boyutlarındaki yapı, baldaken tipi türbeler gurubuna dâhildir. Kubbenin iç kısmında tuğla; ayak, kemer ve kubbenin dış kısmında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmıştır. Türbe “L” biçiminde ve 2m. Yüksekliğinde 4 ayağa sivri kemerler yardımıyla oturan 2.70 m. çapında kubbeyle kapatılmıştır. Örtü sistemine köşelerden pandantiflerle geçilmiştir. Ayakların dış köşeleri, kemerlerin üzengi taşları, hizasından itibaren pahlanarak 0.40 m. yüksekliğinde ve taş kornişle sonlanan sekizgen planlı kasnak oluşturulmuştur. Kubbe bu kasnak üzerine yerleştirilmiştir. Kubbe altında prizma şeklinde yekpare taş sanduka(yazı yoktur)yer alır. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.
Şeref Ali Türbesi
Niğde/Merkez, Yukarı Kayabaşı Mah. Şerif Ali Sokağı’ndadır. İnşa kitabesine göre, 1282 H./ 1865-66 M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Said Paşa’dır. Orijinal durumunu koruyan Türbe, 1976 yılında restore edilmiş, cephe duvarlarında aşınan taşlar yenilenmiştir. Yapı tek katlı, dikdörtgen planlıdır. Dıştan, 5.90x 9.20 boyutlarında, kuzey-güney doğrultudadır. Yapı inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.
1335 yılında yapılan Sungurbey türbesi ile Kesikbaş, Ağayusuf, Arapdede, Şah Süleyman türbeleri de Niğde ili merkezinde bulunmaktadır.
Gümüşler Manastırı
Manastırın yer aldığı Gümüşler Kasabasının Orta Çağ’daki adı ve tarihi hakkında dönem kaynağı bulunmamaktadır. Büyük bir kaya kilisenin içine oyulan manastır Kapadokya bölgesindeki günümüze iyi korunarak gelmiş ve en büyük manastırlardan birisidir.
Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim adamları bunları yemekhaneli(trapezalı) ve açık avlulu olmak üzere iki grupta ele almaktadırlar. Gümüşler Manastırı ikinci grup dâhilindedir. Manastırın en önemli yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan kilisedir. Dört serbest destekli kapalı Yunan haçı planlı kilisenin kuzey haç kolunun kuzeyinde iki mezar nişi, naosun batısında beşik tonoz örtülü iki giriş mekânı bulunmaktadır. Manastır da yer alan diğer mekânların pek çoğunun işlevi bilinmemektedir.
Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki Tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer almaktadır.
Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografik ve üslup özelliklerine göre yapılabilmektedir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.lara tarihlendirmek mümkündür.
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi
Şehirlerin oluşup gelişmesinde ve kimliğini oluşturmasında genel ve kendine özgü mimari özelliği ile bütünlük arz etmesi, bir bakıma o şehrin çehresi olması bakımından önemlidir. Osmanlı şehircilik anlayışında sosyal ve dini içerikli binaların önemi ve konumu oldukça fazla idi. Külliye geleneği de verilen bu değerin en somut göstergesi ve en önemli parçasıdır. Kısaca tanımlamak gerekirse Külliye; oluşum gayesi halka açık ve halka hizmet veren yapı topluluğudur. İçerisinde dini ve sosyal içerikli değişik binaları barındırır. Cami ekseninde Medrese, Darüşşifa, Han, Hamam, Kervansaray, Çeşme, İmaret, Türbe, Kütüphane, Umumi Helâlar, Hazire, Arasta vb. yapılardır. Osmanlı Devletinde yapılan Külliyelerin inşa amaçlarından biri ve bir bakıma en önemlisi devletin imar ve iskân politikasının bir gereğidir.
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi yapılış itibari ile bir Menzil Külliyesidir. Külliye, Ankara-Adana karayolu üzerinde bulunan Ulukışla merkezinde, “pazaryeri”nde yer alır. Yapı topluluğu halk arasında Paşa Hanı, Kışla, Ulukışla Kervansarayı olarak bilinir. İlçe bugün ki ismini de Kervansaraydan almıştır. Bazı araştırmacılara göre külliye, kervan yolcularının yanı sıra sefere çıkan askerlerin kışlağı olarak ta kullanıldığı bildirilmektedir. Külliyeyi yaptıran Öküz Mehmet Paşa’nın aslen Ulukışla’lı olduğu da yapının oluşumunda etkilidir. Yapı ile ilgili çokça anlatım ve değerlendirme vardır. Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur. 17.yy.da Osmanlı Devletinde başlayan gerileme ve sonrasında başta Celali isyanları ve doğuya yapılan seferler sonucunda, Öküz Mehmet Paşa’nın 1615 yılında çıktığı İran Seferi sırasında bu yerde konaklama için kışlak olmadığını görünce, sefer sonrası bu külliyeyi yaptırdığıdır.
Külliye, kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Külliyenin odak yapısı; doğu-batı yönünde uzanan, yaklaşık dikdörtgen plana sahip arastadır. Arasta; dolaşımı sağlayan üstü örtülü bir sokaktır. Arastanın kuzey cephesi, hanın avlusuna bitişiktir. Kareye yakın dikdörtgen şekilli avlunun güney kenarında arasta; doğu ve batısında revaklar; kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekânları vardır.
Kale Ve Kuleler
Niğde Kalesi
Birçok medeniyetin izlerini sinesinde taşıyan şirin şehrimizin anlattığımız son derece kıymetli, zengin eserleri arasında Niğde Kalesi sönük kalmaktadır. Eski Niğde şehrinin bulunduğu tepeyi çevreleyen kale üç surla çevrilmiştir. Fakat birçok yeri yıkılmış olan kalenin bedenlerinin bir kısmı evlerin duvarı olmuştur. Bugün tepenin kuzeydoğusunda bir hisarı içine alan kısım ayakta kalabilmiştir. Yakın zamana ait yıkıntıları arasında meskene çevrilen iki burcun kalıntıları görülebilmiştir. Bu sur muhtemelen Sungurbey caminin yanına kadar uzanıyordu. Sungurbey caminin karşısında surlardan ayakta kalan az bir kısım restore edilmiştir. Batı taraftaki sur ve burçlar tamamen kaybolmuştur. Kalenin ayakta kalan tek burçtan ibaret ana kulesi tepenin en yüksek noktasına yapılmıştır. Nispeten daha iyi korunmuş olan bu ana kule, dikdörtgen burçlara yaslanan surlardan çok daha yüksektir. Ana kulenin duvarları yıkılmamış ise de iç kısmında bulunan birçok oda ve hücre tamamen harap olmuştur. Güney kısmında yapılan onarımlara rağmen surun ana hatları zorlukla seçilebilir.
Kalenin tarihi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Alt duvarlarında Arap Bizans çeşnisi var ise de M.Ö. 8. asırda yapılmış olma ihtimali vardır. Kale 1740 yıllarında Sadrazam İshak Paşa tarafından onarılmıştır. Bugün ise Belediye tarafından tepenin etrafı duvarla çevrilerek, Tepenin üstü park haline getirilmiştir.
Kalenin eski burçlarından birinin üzerine yapılmış bulunan meşhur saat kulesi fevkalade güzel bir eserdir ve adeta Niğde’nin sembolüdür. Fakat kitabesi olmadığı gibi hakkında fazla bir bilgi de yoktur. Ancak stil yoluyla 19. yüzyıla tarihlenir.
Saat Kulesi Kalenin batı burçlarından birinin üzerine inşa edilmiştir.
Diğer Tarihi Yerler
Niğde ve yöresi antik ören yerleri bakımından oldukça zengindir. Bu ören yerleri kazı buluntularının çoğu Niğde Müzesi'nde sergilenmektedir.
Önemli ören yerleri, Köşk Höyük ören yeri (Bor-Bahçeli Kasabası), Göltepe-Kestel ören yeri (Çamardı), Göllüdağ ören yeri (Göllüdağ), Porsuk Höyük ören yeri (Ulukışla-Darboğaz), Tyana ören yeri (Bor-Bahçeli) olarak sıralanabilir.
Kuşkayası Mezarlığı: Niğde'ye yaklaşık 40 km uzaklıktaki Karaltı Kasabası'nın yakınında bulunmaktadır. Kasabanın Güneybatısında bulunan kaya mezarları bir vadinin iki yamacında sıralanır.
Gümüşler Ören Yeri ve Manastırı
Niğde'ye 9 km. uzaklıktaki Gümüşler kasabasındadır. Bizans sanatının Anadolu'daki en güzel ve en iyi korunmuş eserlerinden biridir. 1973 yılında arkeolojik sit alanı kabul edilen manastır oldukça büyük ve geniş bir kaya kütlesi içine kazılmıştır.
Kaya oyuğu şeklinde dört sütunu bulunan kilisenin duvarlarını freskler kaplamaktadır. Kilisedeki fresklerin güçlü ve canlı anlatımları, barındırdığı yeraltı şehri, büyük mezarlık odası ve oldukça büyük kaya kütlesine kazılmış yerleşim birimleriyle birlikte arıtılmış savunma önlemleri nedeniyle Gümüşler ören yeri ve manastırı döneminin önemli din merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir.
Kiliseler (Yakınçağ)
İlimizde, 1800’lü yılların başlarında yapılmış 15 kilise bulunmaktadır. Mimari yapı tarzları birbirine çok yakındır. Dikdörtgen planlı, üç nefli, üç apsisli, yarı açık narteksli, kırma çatılı ve yontu taştan yapılmış bazilikalardır. Mimarisine büyük önem verilen çatı kaplamaları çeşitlilik arz eder. İç bezemelerindeki kalem işlerinde geç dönem Türk-Barok üslubunun izleri görülür. Bugün bir kısmı sosyal amaçlı kullanılan kiliselerin,
Bulundukları yerler; Yukarı Kayabaşı, Sungurbey Mahallesi, Kumluca, Aravan, Konaklı, Fertek, Küçükköy, Yeşilburç, Kitreli, Hançerli, Hasaköy ve Dikilitaş’tır.
Roma Havuzu
Roma Havuzu Niğde’nin 17 km. güneyinde Adana-Kayseri yolunun 1 km. solunda, yeşilliklerle ve meyve ağaçları ile çevrili Bahçeli Kasabasındadır. Roma mermer sanatının 23x66x2,5 m. Boyutundaki ender bir örneğidir. Tamamen toprak altındayken 1960 yılında tesadüfen ortaya çıkarılmıştır. Antik havuzun arkasındaki höyükte yapılan kazılardan çıkan geç neolitik döneme ait buluntular müzede sergilenmektedir. Gezginci Roma İmparatorlarının önemli bir mesire yeri olan Antik Havuz ziyaretçilerin kolay ayrılamadıkları bir yerdir.
Tyana Su Kemeri
Niğde’nin 20 km. güneyinde Adana-Kayseri yolunun 4 km. solunda yer alan Kemerler, Roma Havuzunun devamıdır. Arazi yapı ve verimli toprakları ile tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir yerleşim merkezi olan Kemerhisar’ı Hititliler “Tuvanuva” olarak anmıştır. Antik Roma Havuzunun suyunu bu kente taşıyan kemerler I. ve II. Asırda Roma İmparatorları Trajen ve Hadriyan tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 3 km. uzunluğundaki Kemerlerin 1,5 km’lik bölümü açıkta, gerisi toprak altındadır.
Akmedrese
Karamanoğullarından Alaaddin Ali Bey zamanında 1409 yılında yontu taştan yapılmış olan medrese bu gün ayakta olup, iki katlı medreselerin güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Selçuklu Medrese mimarisinin tipik örneğidir. Dekorasyon bakımından portal hariç sadedir. Beden duvarlarını aşan portali ve taş süslemeleri ile ilgi çeker.
Müze ve Rahibe Mumyası
M.Ö 5000 yılına kadar 10.000’e yakın eserin bulunduğu müze, arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki bölümdür. Yaklaşık 1000 yıl öncesine ait olduğu sanılan ve 1960’lı yılların başında Ihlara Vadisinde bulunan Sarışın Genç Rahibe Mumyası ilgi toplar.
Bedesten
Şehir merkezinde Sungurbey Caminin hemen yanındadır. 16.yy.da yapılmış,17.yy.da gördüğü onarımla bugünkü durumunu korumuştur.
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı
Şehre 60 km. uzaklıktaki Ulukışla ilçesinde bulunmaktadır. 17. yy.da Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış bir Osmanlı eseridir. Kervansarayın hemen yanında aynı devirde yaptırıldığı sanılan bir cami ve hamam bulunmaktadır.
Kuşkayası Mezarlığı
Niğde’ye 40 km. uzaklıktaki Karatlı kasabası yakınında bulunmaktadır. Kasabanın güneybatısında bir vadinin yamaçlarında Roma devrine ait 15 adet kaya mezarı bulunmaktadır.
Kavlaktepe Yer altı Şehri
Çamardı ilcesine bağlı Kavlaktepe köyündedir. Şehre 35 km. mesafededir. Kapadokya bölgesinde bulunan diğer yer altı şehirleri gibi korunma ve barınma amacı ile yapılmış, 12.yy Bizans dönemi kalıntısıdır. Temizlenip, ışıklandırılarak ziyarete açılmıştır.
Türk Hamamları
Bütün dünyada büyük üne sahip Osmanlı dönemi Türk Hamamlarından ilimizde dört tane vardır. Kubbeli, Salonları mermer kaplı bu hamamlar soğuk, ılık ve sıcak bölümlerden oluşur.
Sıcak bölümdeki göbek taşında terledikten sonra işinin ehli tellakların yapacağı kese (bir tür masaj) insana büyük bir zindelik kazandırır. Hamamlar şehir merkezi, Bor ilçesi ve Fertek kasabasındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder