manisa merkez |
Manisa’ya yaklaşık 49 km mesafedeki Köseler Köyü yakınında bulunan ve Nemrut Kale adıyla anılan Aigai, Herodot’un bahsettiği Batı Anadolu’daki 12 Aiol kentinden biridir. Çevreye hâkim bir konumdaki kayalık bir tepe üzerinde bulunan kentin tarihi, M.Ö. 8.yüzyıla kadar inmektedir. M.S. 17 yılındaki depremde büyük ölçüde hasar gördüğü ve onarım geçirdiği, Helenistik dönemde ise önemli bir ticari merkez olduğu anlaşılan kentte kazı çalışması yapılmamıştır. Kentin surları arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde üç katlı agora ve bu yapıyı taşıyan duvarlar, meclis binası, teras duvarlı stadyum, tiyatro ve Demeter Tapınağı gibi kalıntılar bulunmaktadır.
Tepe Mezarlığı Ören Yeri (Akhisar)
Akhisar ilçesinin üzerinde bulunduğu Antik Thyateira Kenti, geçmişi erken bronz çağ dönemine kadar inen bir kenttir. Antik çağda önemli dokumacılık merkezlerinden biri olan Thyateira, bölgedeki başlıca merkezlere ulaşımı sağlayan yolların kesiştiği bir noktada bulunması nedeniyle, askeri ve ticari açıdan da önemli bir kavşak oluşturmaktaydı.
Halk arasında “Tepe Mezarlığı” adıyla anılan semtte yapılan kazılarda, Roma dönemine ait sütunlu bir cadde ile çeşitli mimari parçalar ve sikkeler bulunmuştur. Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesi’nde bulunan yedi kiliseden, Thyateira Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak da inanç turizmi kapsamında ziyaret edilen önemli yerlerden biridir.
Saittai (Sidas) Antik Kenti (Demirci)
Demirci ilçesinin güneyinde, İcikler Köyü sınırları içinde ve köye yaklaşık 5 km mesafede bulunmaktadır. Henüz kazı yapılmamış olmakla birlikte toprak üstünde bulunan birçok mimari parça ile belirgin bir halde olup, önemli bir kent olduğu ve Roma döneminde imar gördüğü anlaşılmaktadır.
Julia Gordos (Gördes)
Heyelan nedeniyle daha güneye, şimdiki bulunduğu alana taşınan Gördes ilçesinin bulunduğu eski yerleşim alanın altındadır. Tarihi Helenistik döneme kadar inen kentte, toprak yüzeyinde görünen kalıntı yoktur. Seleukhos, Bergama ve Roma yönetimi altında kaldığı ve geç antik dönemde piskoposluk merkezi olduğu anlaşılmaktadır.
Sardes Antik Kenti (Salihli)
Lidya Devleti’nin başkenti olan Sardes Antik Kenti’nin kalıntıları Salihli İlçesi, Sart Kasabası’ndadır. Sart ve yöresinin 5000 yılı aşkın bir süredir çeşitli yerleşimlere sahne olduğu, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli bir yerleşim merkezi olduğu kazı çalışmalarından anlaşılmaktadır. Tarihte devlet güvencesinde paranın ilk basıldığı yer olarak bilinen Lidya döneminin Sardes Kenti, tarım, hayvancılık, ticaret ve Paktolos (Sart ) Çayı’nda yapılan altın madenciliği sayesinde zengin bir kent olmuştu. M.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak M.S. 7. yüzyıl erken Bizans dönemine kadar süren 14 yüzyıl boyunca Sardes gerek ulaşım, gerekse idari ve ticari bakımdan önemli bir kent olma özelliğini korumuştur. İncil’in Vahiy bölümünde, Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol oynayan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılan Sardes, dini açıdan da ayrı bir öneme sahiptir.
Hamam – Gimnazyum Kompleksi
İzmir – Ankara yolunun kuzey kıyısında mermerli cadde ve dükkânların arkasında yer almaktadır. M.S. 4. ve 5. yüzyılda kompleksin giriş avlusu olarak kullanıldığı anlaşılan ve mermer avlu adıyla anılan salondaki sütunlardan birinde bulunan kitabeden binanın, Roma İmparatoru Septimius Severus, eşi Julia Donna ve çocukları Caracalla ve Geta’ya adandığı anlaşılmaktadır. Sütunların çoğu sağlam durumda bulunan mermerli avlu, on yıl kadar süren bir çalışma sonrası restore edilmiş ve yapının görkemli bir bölümü ortaya çıkmıştır. Avlunun batı duvarında yer alan kemerli bir kapıyla hamam bölümüne geçilmektedir.
Sinagog
Antrenman sahasının güneyinde yer alan hamam-gimnazyum kompleksine ait büyük bir salon, geç Roma döneminde kentin Musevi cemaatine verilerek sinagog haline getirilmiştir. Bulunan İbranice bir kitabeden, binayı kentin Musevi cemaatine veren imparatorun İmparator Lucius Verus olabileceği anlaşılmaktadır.
Artemis Mabedi
Paktolos (Sart Çayı) vadisinde yer alan Artemis Mabedi, İon tarzındaki en büyük mabetlerden biridir. Başlangıçta sadece Artemis’e ibadet edildiği anlaşılan tapınak, daha sonra doğu kısmı Zeus’a, batı kısmı Artemis’e ait olmak üzere ikiye ayrılmıştı. M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış olan mabet M.S. 17 yılındaki depremde ve 3. yüzyıldaki sel baskınında hasar görmüş ve Romalılar tarafından onarılmıştır. Mabedin arka kısmında M.S. 400 yıllarına tarihlenen küçük bir kilise, batı tarafında ise M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen bir sunak bulunmaktadır.
Kaleler
Manisa Kalesi: (Manisa-Merkez)
Manisa’nın hemen güneyindeki Spil Dağı’nın kuzey yamaçlarında kalıntıları görülen kale dış kale ve iç kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yapım tarihi bilinmemekle beraber 13. yüzyıl başlarına tarihlenebilir. Kale Bizans mimarisinin genel özelliği olan tuğla hatıllı moloz taş örgü tekniği ile yapılmıştır.
Dış kale: 4,5 km olan ve 13 kule ile tahkim edilen dış kalenin yedi kapısından ikisine ait kalıntılara ulaşılmıştır.
İç kale: Beşgen bir plana sahip olduğu için “Sandık Kale” olarak adlandırılmıştır. Surları yedi kule ile tahkim edilmiştir. Girişi güney yönündeki dar bir kapıdan sağlanmıştır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bulunduğundan söz ettiği otuz ev, ambarlar, iki sarnıç ve camiden günümüze ancak sarnıç kalıntıları ulaşmıştır.
Yoğurtçu Kalesi: (Manisa-Merkez)
Manisa merkeze 20 km kadar uzaklıkta, Uzunburun Köyü yakınlarındadır. Gediz Vadisi’ne hâkim bir konumda bulunan kalenin 12.yüzyıl sonları veya 13.yüzyıl başlarında yapılmış olması muhtemeldir. Kuzey cephesi sarp kayalık üzerine oturmuş olan, karemsi planlı iç kale doğu, batı ve güney yönlerinde bir dış surla çevrilmiş ve dış sur belirli aralıklarla kulelerle tahkim edilmiştir. Güney cephede belirgin olan dış surun doğu ve batı bölümleri yıkılmıştır. Kuzeyden bakıldığında oldukça sağlam ve etkileyici bir görünüme sahip olan iç kaledeki mekânların büyük bir kısmı yıkık durumdadır. Halk arasında “Yoğurtçu Kalesi” adıyla anılmaktadır. Kalede henüz kazı çalışmaları yapılmamıştır.
Camiler-Kiliseler-Sinagoglar
Ulu Camii ve Külliyesi (Manisa-Merkez)
Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde, şehre hâkim bir konumda yer alan külliye cami, medrese ve türbe ile kuzeydoğusundaki hamamdan meydana gelmiştir. Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından 1366 yılında Mimar Emet Bin Osman’a yaptırılmıştır. İnşasında kaba taş, tuğla ve bazı antik mimari unsurlar kullanılmıştır. Cami enine dikdörtgen bir plana sahip olup sekizgen ayak sistemi üzerine oturan bir büyük kubbeyle örtülmüştür. Tek minareli olan caminin hakiki kündekari tekniği ile yapılmış olan minberi Beylikler Dönemi Türk ahşap oymacılığının şaheserlerinden biridir. Minber kapısı Manisa Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. “Fethiye Medresesi” adıyla da anılan medrese, caminin batı bitişiğinde tek eyvanlı, iki katlı olarak camiden on yıl kadar sonra aynı mimar tarafından yapılmıştır. Kentin en eski medresesi olan yapının kuzeye bakan taç kapısının her iki yanında birer çeşme bulunmaktadır. Cami ile medrese arasındaki geçidin güney duvarından açılan bir kapıyla girilen türbede bulunan dört sandukanın İshak Çelebi ve ailesine ait olduğu sanılmaktadır.
Külliyenin hamamı ise “Çukur Hamam” olarak bilinmekte olup günümüzde hayli harap bir durumdadır. Hamamın külliyeye gelir getirmesi amacıyla yapıldığı vakfiyesinden anlaşılmaktadır.
Çeşnigir Camii (Manisa-Merkez)
Eski garaj civarındaki Esnaflar Parkı’nın güney kenarında bulunan cami, 1474 yılında Fatih Sultan Mehmet’in azatlı kölesi Çeşnigir Sinan tarafından yaptırılmıştır. Enine dikdörtgen planlı, kesme taştan yapılmış, ortada bir büyük, köşelerde ise dört küçük eliptik kubbe ile örtülmüştür. Batı bitişiğindeki kare planlı küçük kütüphane ise, 1831 yılında Karaosmanoğulları’ndan Hacı Sabri Ağa tarafından yaptırılmıştır.
İvaz Paşa Camii (Manisa-Merkez)
Karaköy semtindeki yer alan cami, 1484 yılında İvaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami bir büyük kubbeyle örtülü ve tek minarelidir. Son cemaat yeri ise beş yuvarlak sütun üzerine oturan dört kubbe ile örtülüdür. İnşaatında kesme taş ve tuğla kullanılan caminin tuğla işçiliği önemlidir. Caminin son cemaat yerinin doğusunda yer alan mezar ise İvaz Paşa’ya aittir.
Hatuniye Camii ve Külliyesi (Manisa-Merkez)
1490 yılında II. Bayezid’ın eşi Hüsn-i Şah Sultan tarafından yaptırılan külliye cami, medrese, imarethane ve sübyan mektebinden oluşmaktadır. Hatuniye Camii dikdörtgen planlı, tek minareli sade bir camidir. Ana mekân, sekizgen bir kasnak üzerine oturan bir büyük ve iki yanda ise küçük kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri ise altı sütun üzerine oturan beş küçük kubbeyle kaplanmıştır. Minaresi zikzak kırmalarla süslüdür. Yalancı kündekari tekniği ile yapılmış olan minberi, Türk süsleme sanatlarının güzel örneklerinden biridir.
Caminin batı kısmında yer alan sıbyan mektebi dikdörtgen planlı olup tuğla hatıllı, kaba taş örgü tekniği ile inşa edilmiştir. Külliyenin medrese ve imarethane bölümleri, diğer birçok eser gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında yanıp yıkıldığından günümüze ulaşmamıştır.
Gelir getirmesi amacıyla 1497 yılında da Kurşunlu Han külliyeye ilave edilmiştir. Kayıtlara göre han altta 36, üstte 38 odaya, havuzlu büyük bir avluya ve ahıra sahiptir.
Sultan Camii ve Külliyesi (Manisa-Merkez)
Kanuni Sultan Süleyman sancak beyi olarak Manisa’da görev yaptığı dönemde annesi Hafsa Sultan’da yanında bulunmaktadır. Sultan Süleyman İstanbul’a gidip tahta oturunca Mimar Acem Ali’yi cami, medrese, sübyan mektebi, imaretten meydana gelen bir külliye inşa etmesi için görevlendirmiştir. 1522 yılında tamamlanan bu yapılara daha sonra dar-üş şifa ve çifte hamam ilave edilmiştir. Cami 16.yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir. Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir. Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır. Kadınlar mahfelinde ise ahşap oymalar bulunmaktadır. Ünlü Mesir Macunu’nun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır. Cami avlusunun kuzeyini çevreleyen medrese binası, ana girişi kuzeye bakan on odalı bir yapıdır. Misafirhane ve yemek odaları beşik tonoz örtülmüş, diğer mekânlar kubbe ile kapatılmıştır.
Medrese binasının kuzeydoğusuna düşen iki odalı sübyan mektebi, kuzeyinde yer alan hamam ve dar-üş şifa, çeşitli tarihlerde yapılan onarımlar sayesinde sağlam durumda günümüze ulaşmıştır. Hamamın kadınlar ve erkekler bölümleri aynı mimari düzenlemededir. Soğukluk ve ılıklık bölümleri yan yanadır. Sıcak bölümün orta kubbesinin kasnağından yedi aydınlatma penceresi vardır, ayrıca kubbelerin ortasına birer aydınlatma feneri yapılmıştır.
Muradiye Camii ve Külliyesi (Manisa-Merkez)
III. Murat adına 1583-1592 yılları arasında yaptırılan külliye cami, medrese, imarethane ve dükkânlardan oluşmaktadır. Projesi Mimar Sinan’a ait olan külliyenin inşası Mimar Mahmut Ağa tarafından başlatılmış ve ölümü üzerine Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır.
Külliyenin en gösterişli bölümünü oluşturan kesme taştan yapılmış ters T planlı cami, klasik Osmanlı mimarisinin en zarif örneklerinden biridir. Cami ortada bir büyük merkezi kubbe, yanlarda ve güneydeki mihrap çıkıntısında ise tonozlu çatı sistemi ile örtülmüştür. Kuzey cephesinin köşelerinde tek şerefeli bir çift minaresi vardır. İnce süslemeler ile bezeli iç mekâna, fildişi, sedef ve bağa kakmalarla bezenmiş çift kanatlı bir kapıdan girilmektedir. Mihrap duvarı İznik çinileriyle kaplıdır. Mermer minber çok değerli bir sanat eseridir. Üst pencerelerde cam işi süslemeler yer almaktadır. Güneydoğu köşesinde bulunan mermerden yapılmış hünkâr mahfilinin tavanı malâkari işlemelerle, kubbe, tonoz, kemer ve pencerelerin etrafı ise kalem işleri ile bezenmiştir.
Medrese, klasik Osmanlı medrese plan ve şekline bağlı kalınarak yapılmıştır. Giriş kapısı batı cephesinde olup revakların gerisinde kuzey, güney ve batı yönlerinde odalar yer almaktadır. Kubbe ile örtülü olan bu odaların içinde ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır.
İmarethanenin planı medrese planına benzemekte olup revakların gerisinde avluyu “U” şeklinde saran mutfaklar, yemekhaneler ve erzak depoları yer almaktadır. Mutfak bölümlerinde büyük ocaklar ve bir çeşme bulunmaktadır.
Medrese ve imarethane bölümleri günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Dilşikar Hatun Camii ve Külliyesi (Manisa-Merkez)
Külliye 16.yüzyılda Manisa Alaybeyi olan Ferhat Ağa ve eşi Dilşikar Hatun tarafından inşa ettirilmiştir. Külliye cami, imaret, sübyan mektebi ve çifte hamamdan meydana gelmektedir.
Cami 1579 yılında inşa edilmiştir. Kare planlı olan caminin tek kubbesi sekizgen olup kiremitle kaplıdır. Caminin son cemaat yeri daha sonra ilave edilmiştir. Zaman içinde geçirdiği onarımlar sonucu orijinal özelliklerini yitirmiştir. Klasik Türk hamam mimarisinin örneklerinden olan külliyenin hamamı da aynı yüzyıla tarihlenmektedir. İmarethane günümüze ulaşamamıştır.
Paşa Camii ve Hamamı (Akhisar)
1469 yılında Sarı Ahmet Paşa adına yapılmış, revaklı, ferah bir camidir. Sütunsuz kemerler üzerine oturmuş tek bir kubbesi bulunan caminin, diğer camilerden farklı bir özelliği, biri sağ diğeri sol tarafta olmak üzere iki namazgâhının olmasıdır. Doğu ve batı cephelerindeki pencerelerin yarı saydam renkli camları Türkiye’nin ilk cam fabrikasının üretimidir.
Ayrıca Sarı Ahmet Paşa’nın imaret, hamam ve vakfa gelir getirmek amacıyla yapılmış dükkânları bulunmaktadır.
Yeni Camii ve Külliyesi (Akhisar)
II. Bayezid’ın eşi Gülruh Sultan tarafından yaptırılan külliye, cami, hamam, medrese imaret ve bedestenden oluşmaktaydı. Külliyeye ait, Akhisar Belediye meydanındaki Yeni Camii tek kubbeli tek minareli bir camidir. Külliyenin hamam bölümü de halen kullanılmakta olup, medrese, imaret ve bedesten bölümleri ise yıkılmıştır.
Şeyh Sinan Camii (Alaşehir)
Alaşehir fatihlerinden olduğu anlaşılan Mahmut Fakih oğlu Şeyh Sinan tarafından yaptırılmıştır. Çok kubbeli cami tipinde inşa edilmiştir. İç mekândaki orijinal kalem işleri ile mihrap ve minberi döneminin Osmanlı sanatının örneklerindendir. Önünde şadırvanı olan caminin zaviye ve kütüphanesi yangında tahrip olmuştur. Caminin avlusunda bulunan Şeyh Sinan’ın kendi adına yaptırmış olduğu türbe, mevcut kitabeye göre 1465 yılında yapılmıştır.
Yıldırım Bayezid Camii (Alaşehir)
Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan cami, Ankara Savaşı’nın çıkması üzerine yarım kalmış ve çatısı ahşap olarak tamamlanmıştır. İşgal sırasında yakılan cami Kurtuluş Savaşı’ndan sonra onarım geçirmiş, çatı örtüsü ve minaresi tekrar yapılmıştır.
St. Jean Kilisesi (Alaşehir)
Alaşehir’in üzerine kurulu olduğu Antik Philadelphia Kenti’nin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğündeki tapınak kalıntıları, Toptepe’nin kuzey eteklerinde erken Roma dönemi tiyatro kalıntıları, Bizans döneminde yapılmış olan surlar doğu kapısı ve M.S. VI. yüzyıla ait St. Jean Kilisesi en önemli eserlerdir. Havarilerden Ioannes adına yapılan, Ege Bölgesi’ndeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait yedi kiliseden biri olan St. Jean Kilisesi’ne ait ayaklardan üç tanesi sağlam durumdadır. Payelerin yüksekliği, kalınlığı ve kemerlere bağlanışı, vaktiyle görkemli bir yapı olduğu izlenimini vermektedir.
Şahuban Camii (Gölmarmara )
Sarı İbrahim Paşa’nın kızı Şahuban Hatun tarafından, Şahuban Kadın Külliyesi’nin bir bölümü olarak 15.yüzyılda yaptırılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış, kare planlı, tek kubbeli bir camidir. Günümüze ulaşmayan medrese bölümünde 1. Dünya Savaşına kadar öğretim devam etmiştir.
Halime Hatun Camii ve Külliyesi (Gölmarmara)
1566 yılında Manisa’da doğmuş olan, Sultan III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet, 1584 yılından, III. Mehmet olarak tahta çıktığı 1595 yılına kadar Manisa’da sancakbeyi olarak görev yapmıştır. Dadısı ve sütannesi Halime Hatun adına Gölmarmara’da yaptırmış olduğu külliye, cami, medrese ve imaretten oluşmaktadır. 17. yüzyıl sonlarında külliyeye gelir sağlamak amacıyla bir de çifte hamam ilave edilmiştir. İyi korunmuş bir biçimde günümüze ulaşan cami, Şahuban Camii’ne benzemekle birlikte daha gösterişli bir yapıdır. Taş ve tuğladan yapılmış, kare planlı ve yüksek pandantif kubbelidir. Kadınlar mahfili tavanının altın yaldızlı kalem işleri ve bir göbekle süslendiği, yarım kemer biçiminde duvara dayalı minberinin iki renkli mermerden yapıldığı görülmektedir.
Kurşunlu Camii (Kula)
15. yüzyıl sonlarında Saruhanoğulları’ndan Hoca Seyfettin Bey tarafından yaptırılmış olan cami Selçuklu mimari tarzında inşa edilmiştir. Sonradan geçirdiği onarım sırasında tezyinatına çok önem verilmiştir. İnşasında kesme taş ve tuğla kullanılan caminin tasvirleri ve kalem işi süslemeleri dikkati çekmektedir.
Sinagog (Salihli)
Salihli İlçesinde bulunan Sardes Antik Kentindeki, antrenman sahasının güneyinde yer alan hamam-gimnazyum kompleksine ait büyük bir salon, geç Roma döneminde kentin Musevi cemaatine verilerek sinagog haline getirilmiştir. Bulunan İbranice bir kitabeden, binayı kentin Musevi cemaatine veren imparatorun İmparator Lucius Verus olabileceği anlaşılmaktadır.
Ayn-i Ali Camii (Manisa-Merkez)
Tek kubbeli kübik bir yapıdır. Üç sivri kemer açıklığı son cemaat yeri kubbelerini taşımaktadır. Minaresi kuzeydoğu köşesindedir. Tuğla malzeme kullanılarak yapılmıştır. Minberi taştan yapılmış basit bir minberdir. Yuvarlak kemerli bir niş halindeki mihrabın taç kısmı kabartma barok desenlerle süslenmiştir. Kaba yönü taş blokların derz aralarında yassı tuğla yerleştirilerek örülen beden duvarı çift sıra tuğla yerleştirilerek örülen beden duvarı çift sıra kirpi saçakla sonuçlanır. Kuzey yönündeki son cemaat mahalli mermer sütunlu üç sivri kemerli ve kubbeli revak sistemi şeklindedir. Taş söveli ve kemerli cümle kapısının iki tarafında birer basit mihrabiye nişi vardır. Mihrabı kaval silmeli, barok karakterli, sütunceli olup taç kısmında barok stilinde bitkisel desenler bulunmaktadır. 17. yy.da yapıldığı tahmin edilen Ayni Ali Cami ve türbesi geçirdiği onarımlarla devrinin özelliklerini kaybetmiş, kapalı bir şehir planlaması sonucu çevresindeki yüksek yapılarla görünümünü de yitirmiştir.
İbrahim Çelebi Camii (Manisa-Merkez)
H. 956 (M. 1549) tarihli, kare planlı tek kubbeli bir camidir. Son cemaat yeri üç kubbeyle örtülmüştür. Kuzey - batı köşesindeki minareye, çıkış kapısı son cemaat yerindedir. Bu kapının simetriği sol taraftadır. Bu kapı da caminin türbe kısmına açılmaktadır. Kare planlı kübik iç hacim bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin son cemaat yeri alaturka kiremitli üç küçük kubbeyi taşıyan, mermer sütunlu, devşirme Bizans başlıklı ve sivri kemerli bir arkad sisteminden meydana gelmiştir. Kesme taşların derz aralarına ikişer sıralı yassı tuğla yerleştirmek suretiyle örtülen duvarlarına taş söveli dikdörtgen pencereler açılmış, lentoların üstüne tuğla ile sağır boşaltma kemeri örülmüştür. Caminin sol tarafındaki tek kubbeli kübik yapı, caminin banisine ait türbedir. Kitabelerinden biri basık kemerli cümle kapısının üstünde olup, ebcet hesabı ile H. 956 (M. 1549) tarihini verir. İkinci kitabe, asıl kitabenin yukarısında sağ tarafa yerleştirilmiş bir tamir kitabesidir. Üçüncü kitabede son cemaat yeri sütunlarından soldan ikincisi üzerine oyulmuştur.
Lala Paşa Camii (Manisa-Merkez)
Lala Paşa tarafından H. 977 (M. 1596) tarihinde yaptırılmıştır. Cami kare planlı tek kubbelidir. Yapının son cemaat yerinde beş mermer sütun üzerinde dört sivri kemerin taşıdığı dört kubbe yer alır. Caminin sol kısmında bahçe içinde Lala Paşa mezarı bulunmaktadır. Cami büyük bir bahçe içindedir. Bahçe duvarının girişinin solunda kitabesi yer alır. Yapı sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Harim kısmı kare planlıdır. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Yapı tuğla hatıllı duvar tekniği ile örülmüştür
Derviş Ali Camii (Manisa-Merkez)
Anafartalar Mahallesi'ndeki Derviş Ali ismiyle bilinen cami, 15. yüzyılda yapılmış ve 19. yüzyılda tamamen yanmıştır. 1894 yılında enine dikdörtgen planlı ve ahşap düz tavan örtülü bir biçimde yeniden yapılan cami, ismini ve yerini yaşatmış bir belge olarak günümüze aktarılmıştır.
Alaybey Camii (Manisa-Merkez)
Alaybeyi Ferhat Ağa tarafından H. 979 (M. 1571) yılında yaptırılmıştır. Enine dikdörtgen planlı, kırma çatılı bir camidir. Son cemaat yeri ve bahçedeki müştemilat sonradan yapılmıştır. Asıl cami, Kurtuluş Savaşı yıllarında yakılıp yıkılmış, daha sonra aynı yere bugünkü cami inşa edilmiştir.
Sarabat Camii (Manisa-Merkez)
Hicri 1059, Miladi 1649 tarihinde yapılan cami kesme taşların derz aralarında klasik yassı tuğlaların yerleştirilmesi yöntemiyle inşa edilmiştir. Beden duvarlarındaki iki pencere, duvar eti içindeki boşalma kemerinin altına açılmıştır. Geçirdiği yangında çok harap olan caminin bugünkü düz ahşap tavanı yerine orijinalde kubbe olması muhtemeldir. Caminin kuzeyinde bulunan medreseden iz kalmamıştır. Minare orijinalliğini korumuştur. Kübik kaide üzerinde yükselen tuğla minaresinin gövdesinde, kireç harçlı kalın derz araları ile tuğla malzemenin geometrik motif ve zencerek motifler meydana getirmesi, Orta Anadolu Selçuklu minarelerini hatırlatmaktadır.
Hüsrev Ağa Camii (Manisa-Merkez)
İnşa tarihi kesin bilinmeyen Hüsrev Ağa Camii kare planlı ve tek kubbelidir. Kaba yontu taş malzeme ile inşa edilmiş ve taş blokların derz aralarına yatay ikişer, dikey birer sıra yassı tuğlalar yerleştirilmiştir. Her cepheye açılmış taş söveli dikdörtgen pencerelerin üstüne sivri kemerli sağır nişler halinde alınlık yerleştirilmiştir. Pencerelerin üst sırasında birer alçı pencere bulunmaktadır. Cephede yapılan büyük değişiklikler sonucu günümüze sadece basık kemerli kubbe yapısı orijinal biçimiyle kalmıştır. Minaresi kuzeybatı köşesindedir. Güney kısmında haziresi bulunmaktadır.
Akhisar Ulu Camii (Manisa-Akhisar)
Eski bir kiliseden çevrilmiş olan caminin yapılış tarihi bilinmemektedir. Ulu Camii’nin güney tarafı antik yapının duvarlarından ve kemerli kısımlarından ibarettir. Doğu ve batı duvarları Türk stiline göre kısmen onarım, kısmen de ilave görmüştür. Cami avlusunda dar-ül hadis ve bir de dershane inşa edilmiştir. Ulu Camii’nin hemen kuzeyinde ise bir Nakşibendî Tekkesi bulunmaktaydı. Bütün bu yapılar bugün mevcut değildir. Cami haziresinde Osmanlı Türk mezar taşları işçiliğinin güzel örneklerini görmek mümkündür.
Soma Darkale Minareli Camii (Manisa-Soma)
Darkale’nin minareli tek camisidir. Avlu giriş kapısı Bizans dönemi tezyinatlı sövedendir. 19. yüzyıla ait minare, camiden ayrı olup, özgün bir yapıya sahiptir. Minarenin yapımında antik dönemden kalma bazı malzemeler kullanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder