muş merkez |
Bir Selçuklu yapısı olan Aslanlı Hanın içinde bulunan cami 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Ana mekânı kare planlı olup, ortada büyük yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür. Sade mihrabı yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. Camiye sonradan eklenilen minare 1902 yılında, son cemaat yeri ise 1997 yılında inşa edilmiştir.
Alâeddin Bey (Paşa) Camii
Cami, 18. yüzyıl başlarında şehrin valisi Alâeddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ortada büyük, yanlarda ise küçük kubbelerle örtülü ana mekân kare planlı olup, dokuz nefe ayrılmıştır. Ana mekâna, üç basık kubbeyle örtülü son cemaat yerindeki taç kapıdan geçilerek ulaşılır. Taç kapının yanları, kabartma kandil motifleri, orta nefte yer alan mihrap da, sütunçeler ve bitki motifleriyle süslenmiş caminin minaresi kare kaideli silindir gövdeli olup, iki renkli kesme taştan yapılıdır.
Çanlı Kilise (Surp Garabet)
Yaygın Beldesine bağlı Yukarı Yongalı köyünde bulunmaktadır. İlk yapıldığı dönemlerde “Ateş Tapınağı” olarak kullanılan kilise, Sasaniler tarafından 399 yılında Hıristiyanların ibadetine açılmıştır. Bugün halen kalıntıları mevcut olan kilise, yabancı turistlerin en çok rağbet ettiği yerlerden birisidir.
Hamamlar
Alâeddin Bey Hamamı
Muş şehir merkezinde bulunan hamam, Alâeddin Bey tarafından Alâeddin Bey Camii ile aynı tarihte yaptırılmıştır. Günümüzde de kullanılmakta olan hamam Osmanlı son dönem eserlerinden birisidir. Yapı malzemesi ve mimari özellikleri, Alâeddin Bey Camii ile benzer nitelikte olan eserin iç süslemelerinde bitki motifleri kullanılmıştır. Hamamın ilginç bir özelliği de, büyük locaya girişte, kapının hemen üzerindeki kaplumbağa kabartmasının bulunmasıdır.
Güllü Hamam
Muş'un tabii afetlerde yıkılan bir diğer hamamı da Güllü Hamam’dır. Kerpiç yapısı, Horasan harcı ile moloz taşlardan örülen duvarlar ile desteklenen hamamın en büyük özelliği, “Türk üçgeni” denilen ve kubbelere taşıyıcı görevi sağlayan üçgenin kullanılmış olmasıdır.
Türbeler ve Yatırlar
Kesik Baş
Hacı Şeref Camisi’nin avlusundadır Hazireden günümüze cami duvarına bitişik 2 mezar kal-mıştır. Bu mezarlarda yakın geçmişte onarılmıştır. Kesikbaş Haziresi caminin doğu duvarına bitişik dış cephede yer almaktadır. Mezarların sanduka kısmı ve şahideleri mozaikli beton ile yenilenmiştir. Orijinal yapım malzemesi ve şahideleri kayıp olmuştur. Mevcut mezar yapısı dikdörtgen prizma konumunda yerden 80-120 cm yüksekliğinde, üzeri demir kafes ile çevrili dış cephesi Ahlât taşı ile kaplıdır. Rivayete göre bu zat savaşta başı gövdesinden ayrılmış olmasına rağmen kopan başını koltuğunun altına alarak savaşmayı sürdürmüş, daha sonra bugünkü mezarının bulunduğu yere gelerek şehit olmuştur.
İbrahim Samidi (zemzemi)
Alâeddin Bey (Paşa) hamamının karşısındaki bahçededir. Arabistan’dan geldiği rivayet edilmektedir. Taş binanın altındadır, türbe dikdörtgen planlı arka arkaya iki odadan oluşmaktadır. 1. odanın girişi kuzeyden olup kıble duvarında bir mihrap mevcuttur mihrabın doğusunda sandukanın bulunduğu esas türbeye geçişi sağlayan kapı vardır. Bu mezar ve türbeye ait moloz ve kesme taş yapı tam orijinal görünmektedir. Sandukanın içi küçük bir odacık şeklinde boş bir mekândır ve buraya sandukanın doğu batısında girilmektedir. Türbenin yapımı Selçuklu Türk mezar mimarisini hatırlatmaktadır. Akıtlarda görülen iç içe odalar ve bu odalardan birinde gömü yerinin bulunması bir benzerlik teşkil etmektedir. Ayrıca kara mescit kısmı kümbetlerin üst kısmı, kümbetlerin mumyalı kısmını hatırlatmaktadır. Sanduka içerisindeki küçük odacık insanların bu mekânda bu mezar sahibinin ruhu ile irtibat kurmak amacını izhar anlamını taşımaktadır ki bu özelliği ile İslam öncesi inanışların izlerini taşıdığı kanaatini uyandırmıştır. Bu türbede yöre insanları ruhi bozukluklara, çeşitli sıkıntılara ve sıtma hastalıklarına karşı şifa için dua etmektedirler. Hastalar haftanın Çarşamba günleri getirilerek bir müddet sanduka içerisindeki küçük odacıkta bekletildikten sonra alıp götürülmektedir. Bu işlem üç Çarşamba günü üst üste tekrarlandıktan sonra hastaların sağlıklarına kavuştuklarına inanılmaktadır.
Şeyh Muhammed-İ Mağribi
Ulu Caminin avlusundadır. Şeyh Muhammedi Mağribi de İbrahim Samidi gibi Arap kökenli olduğu ve Ulu Cami yaptırdığı rivayet edilmektedir.
Şeyh Halil Ve Şeyh Mustafa
Kızılay binasının karşısındaki bahçe içerisindedir. Her iki türbe de Cuma günleri ziyaret edilir. Yaygın bir rivayete göre her iki Şeyhin mezarları 10-12 yaşlarındaki bir çocuk tarafından yaptırılmış.
Şeyh İbrahim Hazretleri
Bulanık İlçesinin Esenli Köyündedir. Esenlik camisinin yakınındadır. Şeyh İbrahim Mevlevi tarikatına mensup olduğu rivayet edilmektedir. Çeşitli hastalıkları iyileştirdiğine inanılmaktadır.
Bulanık ilçesinin Mollakent Köyündedir. Şeyh Ömer Sahubi’nin kendi rütbesi ile türbenin yanındaki mutfak, misafirhane ve genişçe avluyu sağlığında yaptığı rivayet edilmektedir. Türbe halk arasında Çilehane diye anılmaktadır. İnanca göre Sara ve hasta olanlar bu türbede bir gece kalırlar ise iyileşirler.
Abdulvahap Gazi Türbesi Ve Çatbaşı Şehitliği
Muş İli Merkez ilçeye bağlı Çatbaşı köyünde bulunmaktadır. Şehre 7-8 Km. Mesafede olup şehrin batısındadır. Çatbaşı Köyü Camii bitişiğindedir. Yaklaşık 40-50 mezarın bulunduğu, dörtgen planlı, mazgal pencereli, beşik tonuz örtülü türbe, ahşap destekli direk, üzeri toprak örtülü bir ön odadan oluşmuştur. Türbenin doğusunda yer alan kare planlı, direk destekli düz toprak dam örtülü eski camii türbenin ziyaretçilerinin ibadet ve ikametgâhı için yapıldığı düşünülmektedir. Türbeyle camii arası ahşap kakmaların taşıdığı direk destekli düz damla örtülerek, her şart altında camii den türbeye gidiş geliş sağlanmıştır. Türbenin içinde üç gömü mevcut olup, bunlar; Sahabeden Abdulvvahap Gazi, Tarışlı (Silvan) Şeyh Şeref ve Muş ulemalarından Hacı Tayyip Efendi’ye aittir. Türbe ile camii arasındaki üzeri örtülü mekânda beş gömü mevcuttur. Bunlardan üçü bilinmektedir. Bunlar Hoca İbrahim Efendi, Muş âlimlerinden Faik Aykal efendi ve Hacı Tayyip efendinin oğlu Molla Fethi Rahman efendiye aittir.
Şeyh Molla İbrahim Efendi Türbesi
Hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Muş merkez ilçeye bağlı Çatbaşı köyündendir aynı köyde dünyaya gelmiş bir din adamıdır birçok öğrenci yetiştirmiştir.
Seyyid Ahmed (Hacı Gal) Hazretleri
1696 da Bağdat’ta doğmuştur. Evliyadandır 1710 yılında Bitlis’ten babası şeyh Fazıl Efendinin emri ile Muş halkının talebi üzerine Muş’a gelmiştir. 107 sene ömür sürmüştür. 7 defa yaya olarak Hacca gitmiştir. En son Hacca gidişi vefatından 1 sene evveldir. Birçok büyük keramet göstermiştir. Seyiddir, soyu Peygamberimizin evladı Hz. Hüseyin’e dayanır. Muş’un kale mahallesinde 1710 da bir kadiri tarikatı dergâhı kurmuştur. Dergâh halen varlığını devam ettirmektedir. 1803 te vefat etmiş olup, kabri halen Kale Mahallesindeki mezarlıktadır. Ayrıca Kale Mahallesi mezarlığında 2 evliya mezarı daha vardır. Bunlar Durmuş Baba ve Derviş Ömer’dir. Bunlar hakkında hiçbir bilgi yoktur.
Kale Bağlarının üstünde İslam fütuhatı sırasında şehit olan Müslüman savaşçıların defnedildiği Arap Mezarları ve Şeyh Leymon ismindeki bir evliyanın mezarı da bulunmaktadır. Bunlar hakkında da kesin bir bilgi yoktur.
Üstad-I Azam Şeyh Molla Resuli Sipiki
Bitlis’in Sipik köyünden olup doğum tarihi bilinmemektedir. Yüksek dini ilminden dolayı “Üstad-ı Azam” unvanını almıştır. Devrin padişahı tarafından mükâfatlandırılarak Muş’un Beşparmak (Gemik) köyü kendisine hediye olarak verilmiştir. Bundan sonraki hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Mezar kitabesinden 1829’da vefat ettiği bilinmektedir. Muş’ta Alâeddin Bey Camii avlusunda metfun bulunmaktadır.
Ören Yerleri
Varto Kayalıdere Ören Yeri (Kale Şehri)
Merkez İlçeye 40 km, Varto’ya 20 km uzaklıkta Kayalıkaya Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nce Prof. Dr. Seton Lloyd ve C.A. Burrey başkanlığında, 1965’de yapılan kazıda bulunmuştur. Kazılarda; kale, tapınak, şarap mahzeni, mezar ve küçük buluntular ortaya çıkarılmıştır. Urartu Kralı II. Sarduri devrine ( MÖ.764-735) tarihleşen kale, oldukça sağlamdır. Avlusu taş döşemeli tapınakta, oturur durumda MÖ VII yy.ın tunç aslan heykeli, düğmeler, ok başları, tunç iğneler, aslan avı tasvirli kemer parçaları ele geçmiştir. Buluntular, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Dolabaş Höyüğü
Malazgirt İlçesinin Dolabaş Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Koruma altına alınmıştır. Kazı çalışmalarına henüz başlanmamıştır.
Bostankale Höyüğü
Malazgirt İlçesinin Botan Köyündedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Birinci derecede sit alanı olarak koruma altına alınmıştır. Kazı çalışmalarına henüz başlanmamıştır.
Aradere Köyü Mezarlığı
Malazgirt ilçesinin Aradere Köyündedir. Atatürk Üniversitesinden bir ekipçe yapılan yüzey araştırmaları sonunda önemli bulunmuştur. Kazı çalışmalarına henüz başlanmamıştır.
Muş – Yağcılar (Evran) Höyüğü
Yapılan araştırmalar daha çok belirli yerlerde yoğunlaştırılmış, bunun dışına pek çıkılmamıştır. Alpaslan Barajı nedeniyle Murat Nehri boyunca araştırma yapan M.S. Rothman, Yağcılar Höyüğü yakınındaki Yeroluk (Palas) ve Bozbulut’ta (Komus) bazı araştırmalar yapmış, ancak incelediğimiz höyükten söz etmemiştir.
Yağcılar Höyüğü, Muş’un 24 km. kuzey-batısında, Muş-Elazığ yolu üzerinde, Murat Köprüsünü 1700 m. geçtikten sonra kuzeye ayrılan yolun 7. km.sinde, Yağcılar Beldesi sınırları içinde yer almaktadır.
Kaleler
Muş Kalesi
Muş merkezdedir. Kale şehrin en eski yerlerindendir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Moğol istilasını müteakip 7. asır ortalarına doğru Hz. Osman zamanında bu çevre ile birlikte kalede savaşlara sahne olmuştur. Sonraları Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbasi Halifelerine tabi olarak bu çevrenin ve kalenin idaresi için memur kılınmışlardır. Muş Hicri 27 yılında Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçince bu kale de tabi olarak Müslümanların eline geçmiştir. Uzun süren savaşlar üzerinde bulunan tarihi değerlerin yok olmasına sebep olmuştur. Kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı karışık ve dağınık bir haldedir.
Hasbet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağının doğu uzantısında bir yamaçtadır. Surları ve iki kulesi kısmen ayaktadır. Diğer kısımları tabii afetlerde yıkılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, yapıda kullanılan malzeme ve sanat yapısı itibari ile Horasan harcı ile imar edilmiş ovaya hâkim karakol konumunda kendini göstermektedir. Eteklerinde bulunan Soğucak köyünde büyük ölçüde tahrip olan 2 adet gözetleme kulesi de mevcuttur. Bir rivayete göre Büyük İskender Mısır’ı fethe giderken kendine bağlı Komutan Beatlis’e ( Bitlis) geri döndüğünde geri alamayacağı kudrette bir kale yapmasını istemiş. Emri alan Komutan Beatlis, Büyük İskender’in Mısır’dan Dönüşüne kadar Bitlis Kalesini yapmış ve Büyük İskender’i emri doğrultusunda Muş Ovasına püskürtmüştür. Büyük İskender defalarca Bitlis’e saldırmış fakat her seferinde Muş Ovasına geri dönmek zorunda kalmıştır. Yine mağlubiyetle sonuçlanan bir saldırı sonucu Büyük İskender Muş Ovasında gece konaklarken, orduyu tedirgin eden bir atlı gurubun varlığını görür ve bu savaşçılara hayran kalır. Savaşçıların ikamet ettiği Haspet Kalesine elçi göndererek görüşme talep eder. Kaledekiler bu talebi kabul ederek Büyük İskender’in yanına giderler. Rivayete göre Büyük İskender hayran olduğu bu kişilere atfen “Siz kimsiniz ki, dünyayı fethe çıkmış bir komutanın ordusunu rahatsız ediyorsunuz.”demiş. “Bizler Gur Beyleriyiz, sizler bizim topraklarımıza girmekle bizi rahatsız ettiniz” cevabını alır. Bu arada Komutan Beatlis, Büyük İskender’e haber göndererek kaleyi teslim edeceğini bildirir. Büyük İskender’in huzuruna çıkan Beatlis, hükümdarın “-Bu kaleyi neden baştan teslim etmedin ve ordumdan birçok askerin kırılmasına neden oldun ?” sorusuna “- Hükümdarım siz bana buraya öyle bir kale yap ki dünyanın en güçlü hükümdarı ordusuyla gelse bile burayı alamasın diye emir ettiniz. Bende buraya güçlü ve sağlam bir kale yaptım. Siz de dünyanın en güçlü hükümdarı ve ordunuzda dünyanın en güçlü ordusu olduğu halde burayı ele geçiremediniz. Şimdi görevimi yerine getirdiğime inanarak kalenin anahtarlarını size teslim ediyorum.” der. Büyük İskender bunun üzerine komutanının bu cevabından çok memnun kalır ve onu affeder. Bir süre sonra da ordusuna Muş Ovasından çekilme emrini verir.
Muşet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağındadır. Muş adı ile özdeşleşmiştir. İlk yapımı Urartu’lara ait olduğu tahmin edilmektedir. Ortaçağ kalesi görünümünde olan bugünkü yapısına sonra kavuşmuş olabilir. Kale Horasan harcı ile yapılmıştır. Malzeme ve doku olarak Haspet kalesi ve Ahlât eski şehirdeki yıkık kale ile birbirinin aynıdır. Karakol olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Tarihi kaynaklara göre boylar arasında adı en son geçen Muşkan oymağı lideri adına yapılmıştır. Van tarihinde Hitit Devleti yıkıldıktan sonra yerini alan birçok krallıklar arasında Muşkiler da sayılmaktadır. Yine Şah Tahmasp 1530 da Muslu Kabilesine mensup Zülfikar’dan Bağdat’ı aldı şeklinde geçer. Muşkiler de kökü Urartulara dayanan oymaklardan biri olarak kabul edilmektedir.
Malazgirt Kalesi
Malazgirt’tedir. Haşmetli bir görünüme sahiptir. Kalenin ilçeyi çevreleyen bir birine paralel iki suru onarılmıştır. İslam kaynaklarında bu kale gerek İslamiyet’in ilk döneminde gerekse Bizanslar zamanında birçok savaşa sahne olmuştur. Eski Malazgirt’i çepeçevre kuşatan kalenin ana burcu ile burçları bu tarihi özellikleri ile ilgi çekmektedir. Tabii afetlerde surları yıkılmıştır. Çeşitli zamanlarda onarılmıştır. Onarımlar kısmen de olsa günümüzde de devam etmektedir. Efsaneye göre Malazgirt Kalesi civarında ateşperestler yaşarken başlarında Teymus isminde bir şah bulunuyormuş. Şahın çocuklarından Beşir Allah’a iman getirince babası Teymus Şah oğlu Beşir’in dilini dipten keserek Malazgirt’ten sürgün etmiş Beşir aylarca yol kat edip Müslümanların bulunduğu Mekke’ye gelmiş, durumu öğrenen Hz. Ali sahabelerden oluşan bir ordu toplayarak Malazgirt üzerine yürümüş. Yapılan savaşta Teymus Şah ve beraberindekiler kılıçtan geçirilmiş. Hz Ali ordusu ile şimdi ilçenin bir mahallesi olan Şahneder köyüne gelmiş ve orada konaklamak istemiş. Askerler yorgun ve susuz olmaları nedeniyle köydeki çeşmeden su içmek istemişler, suyun zehirli olduğu söylenmiş. Bunun üzerine Hz. Ali çeşmenin kaynağında örümcek ağı gibi kaynaşmakta olan yılanları görünce askerlerin su içmesine engel olmuş. Askerlerin su içme ihtiyacını belli etmesi üzerine Hz. Ali köyün hemen güneyindeki düz arazi görünümde olan Salkayalığına gitmiş, kılıcın çekerek taşa vurmuş kılıcın darbesi ile kaya yarılmış ve şimdi yılanlar kuyusu denilen halini almış. Çeşmede kaynaşmakta olan yılanların çekilmesi için Allah’a dua etmiş aynı ayna yılanlar açılman bu kuyuya çekilmişler. Sonunda askerler bu çeşmeden su içerek yorgunluklarını üzerlerinden atmışlar. Günümüze kadar her yıl yalnız 15 Mayıs- 15 Haziran arasında bu yılanlar kuyusu aynı boy ve renk zehirsiz yılarlarla dolar bu güne kadar, bu yılanların köylüler tarafından ellerine alarak oynattıkları halde hiç kimseye zarar vermedikleri tespit edilmiştir. Görmek isteyenler belirtilen günler arasında Şahnedar köyü yılanlar kuyusuna gidebilirler.
Katerin (Zincirli) Kale
Malazgirt ilçesi sınırları içersindeki Katerin Dağı üzerindedir. Doğu Roma eseridir. Rivayete göre Malazgirt ile Katerin Kaleleri Kalın zincirlerden bir köprü ile birbirlerine bağlanmıştır.
Tıkızlı Kalesi
Malazgirt ilçesinin Tıkızlı Köyündedir. Yapılan araştırmalar sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu belirlenmiştir. Kale bir tepe üzerinde büyük taşların bir biri üzerine yığılması ile harçsız olarak yapılmıştır.
Doğu Anadolu’da son yıllarda yapılan birçok araştırma ve kazıya karşın, bunları sınırlı bir alanı kapsadığı ve özelliklede Van ili ve çevresinde yoğunlaştırıldıkları dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra çok kısıtlı da olsa Ağrı ve Erzurum çevresinde bazı yüzey araştırmaları ile Elazığ Bölgesinde de kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Muş ve özellikle Malazgirt İlçesinde ise bugüne değin kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Bu nedenle aşağıda ayrıntılı olarak tanıtmaya çalışacağımız Kale, yörede antik yerleşimin yoğunluğunu ve yeni araştırmaların sürdürülmesinin gerekliliğini ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır. Kalıntıların bu günkü durumuna göre Kale’nin merkezi kısmı yaklaşık 25-30 x 30-35 metrelik bir alanı çevrelemektedir. İç kalenin 4m. Genişliğindeki kuzeydoğu ve kuzey sur duvarlarının yer yer 1,5-2m yüksekliğe kadar korunabilmişliğine karşın dış sur duvarları bazı kısımlarda salt birkaç taş sırası halinde günümüze gelmiştir.
Bostankale Kalesi
Malazgirt’te 10 km uzaklıktadır. Yapılan yüzey araştırmaları sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu tespit edilmiştir. Kale büyük bir kaya kütlesi oyularak yapılmıştır.
Hanlar
Muş şehir merkezinde yukarı çarşıdadır. 1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından yapılmıştır. İki katlı olarak yapılmıştır. Alta kattı kesme taştan, üst katı Selçuklu mimari yapısına uygun olarak kerpiçten yapılmıştır. 613 metre kare üzerin kurulan hanın birinci katında emanet haneler, kuyumcular, manifaturacılar, bakırcılar ve gümüşçüler çalışırdı. İkinci kat ise otel olarak kullanılmıştır. Her iki katta toplam 52 dükkân olan han 1916 Rus İşgalinde tamamen tahrip edilmiştir. İpek yolu üzerinde olan Erzurum-Muş-Bitlis güzergâhı takip edilmiştir.
Aslanlı Han
Muş’un bir Selçuklu yapısı olan Aslanlı Handan Günümüze çok az şey kalmıştır. Bu hana ait gücü ifade eden aslan heykeli halen Vali Konağı bahçesindedir.
Kilise Ve Manastır
Arak Manastırı (Kilisesi)
Karaçavuş Dağlarının doğu doğrultusunda şimdi yayla olarak kullanılan zirvenin üzerinde kuruludur. Manastıra ismini veren Arak (Kepenek) Köyü ise zirvenin eteklerindedir. Arak: Farsça’da şarap anlamına gelmektedir. Köyün eskiden üzüm ambarının olduğu ve üzüm şırası çıkarılan bir yer olduğu bilinmektedir. Manastır dağ üzerinde geniş düzlük üzerinde geniş bir düzlükte kuruludur. 200 – 250 metre ilerisinde büyük bir Çan Kulesi mevcuttur. Manastırın işçilik ve malzemesinde Roma Üslubu göze çarpar. Bir rivayete göre Roma - Sasani mücadelesine sahne olan ve 400 yıl boyunca Sasani hâkimiyeti altında kalan (M.S.226-624) bölgede, Sasanilerin iyi niyet ve güç gösterisi olarak bu manastırı Romalı mimar ve ustalara yaptırıp hediye ettiği yönündedir.
Çengilli (Beyaz) Kilisesi
İlimiz Merkez Yaygın Beldesine bağlı, Çengilli Köyü (Yukarı Yongalı Mezrası) sınırları içerisinde bulunan ve Hıristiyan âlemince kutsal sayılan Çengilli (Çanlı Surp Garabet) Kilisesi, ilk dönemlerde ateş tapınağı olarak kullanılmıştır. Roma döneminden sonra gelen Sasaniler tarafından MS. 399 yılında Hıristiyanların ibadethanesine dönüştürülmüştür.
Yaygın Beldesine 20 km. Muş İl Merkezine de 60 km. uzaklıktadır.
Köy merkezindeki kilise, ‘Beyaz’ adını yapımında kullanılan malzemeden almaktadır. Oldukça büyük bir kompleks olduğu gözlenen yapının hemen hemen tamamı tahrip olmuştur. Sadece doğu kısmı tonoz ve doğu duvarındaki kemerler seviyesinde ayakta kalabilmiştir. Yapının iç kısmına çok fazla toprak yapıldığından kemer açıklıkları kapanmak üzeredir. Yapını iç kısmına çok fazla toprak yığıldığından kemer açılıkları kapanmak üzeredir. Yapının üst örtüsünün beşik tonoz olduğu doğudaki kalıntıda anlaşılmaktadır. Yapının güneyinde iç kısmında yeni inşaat temelinin atıldığı ve bu inşaatta kullanılmak üzere yapıya ait taşları harç yapımında kullanıldığı tespit edilmiştir.
Girişi kesin olarak saptanamayan yapının uzunluğu yaklaşık 40-50m. Olup çevre yapılaşmalardan ötürü genişliği ile ilgili her hangi bir ölçü verilememektedir.
Köylüler tarafından şifaen belirtildiği ve Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından da tespit edildiği üzere köyün camisi de dâhil olmak üzere tüm yeni yapılaşmalarda bu yapıya ait taşların kullanıldığı tespit edilmiştir. 1950’li yıllara dek ayakta olan yapının yaklaşık 300-350 odalı olduğu söylenmektedir. Günümüzde ne yazık ki doğu duvarı dışında mimarisi ve büyüklüğü ile ilgili bizi aydınlatabilecek bir kalıntıya rastlanılamamaktadır.
Kompleksin kuzeybatısında bulunan yapı dış cephe mimarisi ile dikkat çekmektedir. Ortadaki küçük boyutlu dikdörtgen giriş kapısının iki yanı kemer ile hareketlendirilmiş olu, cephe yüzeyinden 5-10 cm. kadar taşıntı yapan toplara ayrılmıştır. Cephede ayrıca cephenin ½’si oranında üst kısma doğru genişleyen yapışık sütunlar bezeme amaçlı kullanılmışlardır. Üst örtü düz dam olup, altındaki kısım silmelerle bezelidir. Giriş kapısı altında ise büyük boyutlu kesme taşlar kullanılmıştır. İç kısımda ise batı duvarında büyük bir apsis ile yanlarında daha küçük boyutlu iki apsis bulunmaktadır. Üzeri beşik tonoz örtülü olan yapı 12mx5m boyutlarındadır.
Yine aynı köy içinde ve batısında bir kilise daha tespit edilmiştir. Ancak bu kilise dıştan yanı yapılaşmalar ile pek fazla görülmemektedir. Güneyinde bulunan küçük girişi de yine evlerin arasında kalmıştır. Yapının batı duvarında bir büyük yanlarında ise iki küçük apsis yer alır. Orta apsisi taşır hissi verilen üzerleri palmet benzeri motif ile bezeli yarım sütunlar mekânın ağır misket havasını hafifletmektedirler. Kilisenin üst örtüsü beşik tonez olup, diğer kiliseden biraz daha küçük boyutludur.
Kilisenin kalıntıları halen mevcuttur. 1988 yılından beri Hıristiyan dinine mensup turistlerce yoğun bir ilgi ile ziyaret edilmektedir.
Kilisenin restore edilmesi ve gerekli ulaşımın sağlanması durumunda daha da yoğun bir ilgi görmesini sağlayacaktır.
Meryem Ana Kilisesi
Muş İl Merkezinde Minare mahallesindedir. Kesin tarihi bilinmemektedir.
Çanlı Kilise(Surpgarabet Manastırı)
“ Bu kilise bütün çeşitli milletler arasında meşhur olup, yılda bir kere nice yüz bin adam toplanarak yedi gün yedi gece çadır ve otağlar kurulup alış verişler olunur, yük bozulup bağlanılıp kervan Revan tarafına yol alır. Burada Van Veziri ile Bitlis Hanının ve Atabeyi’nin müsellemleri hazır olup tüccar ve diğer mahlûkları muhafaza ederler. Van vilayeti sınırına daha yakın olduğundan Van veziri daha çok asker getirip ziyade baç alır.
Muş sahrasının kuzeyinde sık bir ormanlıkta, bağ ve bostan içinde iki adet göğe baş uzatmış heybetli, kubbeli bir kilisedir. Dört yanlarında yüzlerce patrik ve papaz odaları vardır. İmaretinden günde nice bin sahan yemekler yapılır. Yortu günlerinde 145 sığır ve 50 somar buğday pişirilip misafirlerine dağıtırlar. Misafire o kadar riayet ederler ki şira ve hurma yedirip her gece nice yüz diba inci ve sırmalı gecelikler serip hizmet ederler. Ama her sene gelen adamlardan bolca mal tahsil ederler. Ve bütün Kafiristan’a papazları gidip ta Frengistan dan bile adamlar tahsil ederler.
Bu kiliselerden başka ilimizde bilinen ve halen kalıntıları mevcut diğer kiliseler ise
- Kırköy Beldesindeki Sirong Kilisesi
- Muş Dere Mahallesi Kırkayak Kilisesi
- Kızılağaç Beldesindeki Kırmızı Kilise
Höyükler
Tarihe yön veren önemli devletlerin egemenliğinde kalmış olan Muş İl sınırları içinde bir kazı ve birkaç yüzey araştırması dışında bu güne kadar ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır. Gerçekleştirilen çalışmalar ise, Muş’ta dönemin önemli kültür ürünleri olan, İÖ. 2000 boyalı seramiğinin bulunmadığını, buna karşın İÖ. 2. binin başlarında itibaren bölge Hurri ülkesi olarak anılmış ve İ.Ö. 2. binin ortaları ve sonraları ise Hurri-Mitanni devletinin toprakları içerisinde gösterilmesi yerleşim varlığını göstermesi açısından önemlidir. Yapılan bu yüzey araştırmalarında Kalkolitik dönemden Ortaçağa kadar süregelen kültürlere ait seramikler bulunmuştur.
Ancak bu araştırmalar daha çok belirli yerlerde yoğunlaştırılmış, bunun dışına pek çıkılmamıştır. Alpaslan Barajı nedeniyle Murat Nehri boyunca araştırma yapan M.S. Rothman, Yağcılar Höyüğü yakınındaki Yeroluk (Palas) ve Bozbulut’ta (Komus) bazı araştırmalar yapmıştır.
Etkin bir kültürün egemen olduğu bölgede yer alan Muş ve çevresinde Erken Tunç Çağa ait C.A. Burney sekiz, M.S. Rotman ise bunların dışında yirmi höyük tespit etmiştir. Ayrıca bu merkezler ile Elazığ bölgesi arasında bir ilişkinin var olduğu ortaya konulmuştur.
Yağcılar (Evran) Höyüğü
Yağcılar Höyüğü, Muş’un 24 km. kuzey-batısında, Muş-Elazığ yolu üzerinde, Murat Köprüsünü 1700 m. geçtikten sonra kuzeye ayrılan yolun 7. km.sinde, Yağcılar Beldesi sınırları içinde yer almaktadır.
Dolabaş Höyüğü
Malazgirt İlçesinin Dolabaş Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir.
Bostankale Höyüğü
Malazgirt İlçesinin Botan Köyündedir. Bir Urartu yerleşmesidir. Birinci derecede sit alanı olarak gösterilmektedir.
Mercimekkale Höyüğü
Muş merkez İlçe sınırları dâhilinde Muş-Varto Karayolu üzerindedir. Tespit edilen 28 höyükten biri olmakla birlikte Doğu Roma (Bizans) döneminde de haberleşme amaçlı kullanılmıştır. Halk arasında yaygın bir rivayete göre Muş ilinde korkunç bur kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan bu kuraklık döneminde Muş ovasında sadece Sekavi beyinin ekmiş olduğu mercimekten başka hiçbir ürün yetişmemiştir. Sekavi Beyi topladığı mercimekleri üst üste kale gibi yığmıştır. Bir gün yanına oldukça ihtiyar biri gelmiş. Rivayete göre bu ihtiyar Hz. Hızır’dan başkası değilmiş. İhtiyar Bey’e “Allah rızası için bir avuç mercimek ver” demiş. Sekavi Beyi mercimek vermemek için bin bir yalan uydurmuş ve “eğer benim mercimeğim var ise taş olsun” demiş. Bunun üzerine Hz. Hızır “Allah’ım bu beyin Mercimeklerini taş et” diye beddua etmiş ve bütün mercimekler taş olmuş. O günden sonra bu yere Mercimekkale adı verilmiş.
Aradere Köyü Mezarlığı
Malazgirt ilçesinin Aradere Köyündedir. Atatürk Üniversitesinden bir ekipçe yapılan yüzey araştırmaları sonunda önemli bulunmuştur.
Malazgirt Yeniköy (Alyar) Kaya Mezarı
Urartulara ait kaya mezarlığıdır.
Varto Kayalıdere Ören Yeri (Kale Şehri)
Merkez İlçe’ye 40 km, Varto’ya 20 km uzaklıkta Kayalıkaya Köyü’ndedir. Bir Urartu yerleşmesidir. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nce Prof. Dr. Seton Lloyd ve C.A. Burrey başkanlığında, 1965’de yapılan kazıda bulunmuştur. Kazılarda; kale, tapınak, şarap mahzeni, mezar ve küçük buluntular ortaya çıkarılmıştır. Urartu Kralı II. Sarduri devrine ( MÖ.764-735) tarihlenen kale, oldukça sağlamdır. Avlusu taş döşemeli tapınakta, oturur durumda MÖ VII yy.ın tunç aslan heykeli, düğmeler, ok başları, tunç iğneler, aslan avı tasvirli kemer parçaları ele geçmiştir. Buluntular, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Köprüler
Murat Irmağı Köprüsü
Muş – Varto yolu üzerinde Muş şehir merkezine 10 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla
İlgili olduğu sanılmaktadır. 143 m uzunluğunda, 4.77 m genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18 m.dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan yıkılmıştır.
Hatun Köprüsü
Malazgirt’in girişindedir. Bir Selçuklu yapısıdır. 10 m uzunluğunda, 5 m genişliğindedir. Günümüze kadar gelebilmiş yegâne Selçuklu eserlerinden biridir.
Kız Köprüsü
Malazgirt’e 2 km uzaklıktadır. İki yekpare taştan 3 m uzunluğunda, 1 m genişliğindedir. Rivayete göre devrin kral kızlarından biri tarafından yaptırılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder